Dünya, yüzeyinde yaşamın çeşitliliğinden oluşan bir cennete, biyosfere sahip. Biyosfer, uçsuz bucaksız evrende yaşam olduğunu bildiğimiz tek yer! En azından 3,5-4 milyar yıldır var. Biz ise, ~ 250-300 bin yıldır onun bir parçasıyız! İnsan nüfusu, tarım devriminin şafağında, ~ 10 bin yıl önce bile sadece ~ 5 milyondu. Şimdi ise 8 milyara yaklaşıyor. Yani, artık gezegeni dönüştüren, böylece yaşamın çeşitliliğini de tehdit eden önemli bir küresel güç haline geldik!
‘Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Servisleri üzerine Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu’nun 2019 yılında yayınladığı küresel değerlendirme raporu, biyolojik çeşitlilik kaybına neden olan unsurları azalan önem sırasına göre şöyle sıralıyor: (1) arazi ve deniz kullanımı değişikliği (ormansızlaşma, tarım, su ürünleri yetiştiriciliği vb.), (2) organizmaların doğrudan kullanımı (kereste üretimi, balıkçılık vb.), (3) iklim değişikliği, (4) fosil yakıt kullanımı dâhil kirlilik (hava, su ve toprak) ve (5) istilacı türler. Arazi ve deniz kullanımı değişikliği ve kirlilik, aynı zamanda iklim değişikliğini etkiliyor. İklim değişikliği ile biyolojik çeşitlilik kaybı arasında da karşılıklı bir etkileşim var. Bu iki temel unsur da, doğrudan insanlığın yaşam kalitesini etkiliyor! Bu nedenle, Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Servisleri üzerine Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 2021 yılında yayınladığı biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği raporu, biyolojik çeşitlilik kaybı ve iklim değişikliğinin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini ve biriyle mücadelenin ancak diğeriyle mücadele ile mümkün olabileceğini ısrarla vurguluyor! Tüm bu etkileşen unsurlar, nihai olarak insan faaliyetlerinin bir sonucu. Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik açısından yeri doldurulamaz olan coğrafyamız, Anadolu da, dünya üzerinde en uzun süredir insan faaliyetlerinden etkilenen coğrafyalardan biri. Böyle olunca da, özgün doğal bitki örtüsünün çoğunu kaybetmiş olması bir sürpriz değil! Öyle ki, arazi kullanımı ve ilişkili baskıların yakın geçmişte (2000-2015) özellikle Anadolu bozkırlarının karasal biyolojik çeşitliliğini azalttığı ileri sürülüyor.
Buna rağmen, yaşamın çeşitliliğini tehdit eden unsurların biyolojik çeşitliliğimizi geçmişte nasıl etkilediğini tam olarak bilmiyoruz. Bu unsurların biyolojik çeşitliliğimizi yakın geçmişte nasıl etkileyebileceği ile ilgili çalışmalar da halen yetersiz. Bu eksikler konusunda akademik bilgi üretmek ve üretilen bilgiler ışığında karar vericileri yönlendirmek, en büyük önceliklerimiz arasında yer almalıdır!