Doğal çevre kaybı ve parçalanması, doğal çevre insan etkileşimi sınırını uzatarak, yaban hayatı insan temasını, böylece yaban hayatı kaynaklı patojenlerin neden olduğu yeni bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkma riskini arttırır (1, 2)!
Örneğin, 2013 yılında başlayan Batı Afrika Ebola salgınının (3) özellikle etkili olduğu coğrafyadaki (Gine, Liberya ve Sierra Leone) 2001-2019 yılları arasındaki orman kaybı, 4.16 milyon hektar, yani, 2000 yılına göre %21’dir (4).
Büyük kıtasal buz tabakaları, Kuzey Yarımküre’de Kuveterner boyunca birçok kez ilerlemiş ve geri çekilmiştir. Büyük kıtasal buz tabakalarının olduğu dönemler buzul dönemler, diğer dönemler ise buzullararası dönemler olarak bilinmektedir. Buzul buzullararası döngülere eşlik eden iklim değişiklikleri, ya türlerin yer değiştirmesine, değişen çevresel koşullara uyum sağlamasına ya da yok olmasına neden olur. Coğrafi dağılım değişiklikleri, türlerin bu iklim değişikliklerine verdiği en çarpıcı ve en iyi belgelenmiş cevaplardır. Türlerin Geç Kuvaterner buzul buzullararası döngülerine eşlik eden küresel iklim değişikliklerine nasıl cevap verdiğini anlamak için, ekolojik niş modellemesi, son zamanlarda biyocoğrafi çalışmalarda moleküler filocoğrafya ile birlikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Ekolojik niş modellemesi, moleküler filocoğrafya ile birlikte, Anadolu’da yaşayan türlerin Kuvaterner dinamiklerini/evrimsel tarihini ve böylece Anadolu’nun biyocoğrafyasını anlamamıza katkı sağlayacaktır. Burada bağlantısı verilen yazıda, yukarıdaki içerik açısından kuş ve memeli türleri ile ilgili birkaç örnek verilmiş ve gelecek perspektifleri tartışılmıştır. >>> https://bit.ly/2Mvh8Qf
Hikmet Ahmet Birand, Anadolu’nun bitki coğrafyasını çok iyi bilen, değerli bir bitki bilimci (botanik uzmanı) ve doğaseverdi. Bir edebiyatçı olmadığı halde, değme denemecilere taş çıkartan güçlü yazın dili ile halkın beğenisini ve sevgisini kazanmıştı. Anadolu’daki bitki birliklerinin birbirleri ve çevreleri ile olan ilişkilerini bir alıç ağacı ile sıcak bir sohbet havasında anlattığı Alıç Ağacı ile Sohbetler kitabı, sunduğu yeni görme biçimi ile ekolojik okur yazarlığa büyük ilgi uyandırmıştır. Hikmet hocanın anısına Tuna Ekim hoca ile hazırladığımız Alıç Ağacının Gölgesinde: Anadolu Bozkırları isimli, alanında uzman bilim insanlarının katkılarıyla oluşan kitap, İş Bankası tarafından yayınlandı. Anadolu bozkırlarına yolculuk yapmak isteyenler için raflarda. Şimdiden iyi okumalar.
Kitabın editörlerinden Mutlu Kart Gür’ün kaleminden…
İnsan sağlığı, hayvan ve çevre sağlığına bağlıdır. Yani, üzerinde yaşadığımız dünyanın bir bütün olarak sağlığı söz konusudur. Arazi kullanımındaki değişiklikler (örneğin, orman tahribatı), aşırı tüketim/kullanım (örneğin, avlanma), iklim değişikliği vb. biyolojik çeşitliliği tehdit eden etkenler, ayrıca dünya sağlığını, dolayısıyla insan sağlığını tehdit etmektedir.
SARS-CoV-2 ve neden olduğu COVID-19 bulaşıcı hastalığı, ayrıca bir Tek SAĞLIK sorunudur! >>>
Ekocoğrafi kurallar içinde en bilineni Bergmann kuralıdır (= aynı türün daha soğuk iklimlerde yaşayan bireylerinin daha sıcak iklimlerde yaşayan bireylerinden daha büyük olma eğilimi). Biyolojik bilimler ile yolu bir şekilde kesişen birçok kişi bu kuralı duymuştur. İşte size diğer coğrafyalardan değil, Anadolu’dan bir örnek.
Anadolu yer sincapları, iç ve doğu Anadolu (özellikle kuzeydoğu Anadolu) bozkırlarında dağılım gösterir. Ayrıca, bir miktar batı Ermenistan ve kuzeybatı İran’a sokulurlar. Daha soğuk ve mevsimsel ve birincil prodüktivitesi (bitkisel üretimi) daha yüksek olan coğrafi yerlerde (özellikle iç Anadolu’dan Erzurum-Kars platosuna doğru gittikçe) yapısal olarak daha büyük olma eğilimindedirler. Bu, Bergmann kuralın Anadolu yer sincaplarında ampirik (deneysel) bir örüntü olarak geçerli olduğu anlamına gelmektedir. Peki, Anadolu yer sincapları, neden böyle bir örüntü sergilemektedir?
Anadolu yer sincapları, yılın yaklaşık olarak yarısını veya daha uzun bir süreyi (Erzurum-Kars Platosu’nda 7.1-8.4 ay, İç Anadolu’da ise 5.3-7.4 ay) hibernasyonda (kış uykusunda) geçirir. Bu dönemdeki enerji gereksinimlerini, temel olarak hibernasyon öncesinde depoladıkları yağ rezervlerinden karşılarlar. Sonuç olarak, kış boyu hayatta kalma başarıları, hibernasyon öncesinde depoladıkları yağ rezervlerinin büyüklüğü ile pozitif ilişkilidir. Bu nedenle, hibernasyonu ve hemen sonrasını içerecek şekilde kış boyu enerji gereksiniminin daha fazla ve besinin daha uzun bir süre sınırlı olduğu daha soğuk ve mevsimsel olan coğrafi yerlerde (örneğin, Erzurum Kars Platosu’nda) açlığa dayanıklılıkları daha fazla olmalıdır. Böylece, hibernasyon öncesinde daha fazla yağ depolamalıdırlar. Bununla birlikte, hibernasyona giren memelilerin hibernasyon öncesi depoladığı yağ rezervlerinin maksimum büyüklüğü, yağ depolama ile ilişkili morfolojik kısıtlamalar ve maliyetler yüzünden, tutarlı bir şekilde vücut ağırlığının %40-50’sidir. Böylece, yağ depolama kapasitesi, orantılı olarak vücut ağırlığı ile birlikte artar. Diğer bir deyişle, hibernasyon öncesinde daha fazla yağ depolamak için, yapısal olarak daha büyük olmak gerekir. Gerçekten de, Anadolu yer sincapları, Erzurum-Kars Platosu’nda daha büyüktür. Daha soğuk ve mevsimsel olan Erzurum-Kars Platosu’nda daha uzun bir süre sınırlı olan besin, daha yüksek birincil üretime sahip yaz aylarında hem yapısal olarak daha büyük olmayı hem de buna eşlik eden yağ depolama kapasitesini destekleyecek şekilde daha fazladır. >>>
Bu deneme, ayrıca/aslında ekolojik niş modellemesini kullanan biyocoğrafi çalışmalarda, yani türlerin ekolojik nişleri ve coğrafi dağılımları (aslında nedenleriyle nerelerde yaşadıkları ve yaşamadıkları) hakkında düşünürken, ele alınan temel kavramsal çerçevenin Türkçe’de de yerleşmesine katkıda bulunmayı amaçlar!
09 Temmuz 2019 Salı günü Ankara Üniversitesi, 50. Yıl Salonu’nda Klasik ve Modern Sistematik: Felsefi ve Bilimsel Yaklaşımlar adlı EEBST 2019 panelinde Anadolu’nun Biyolojik Çeşitliliğini Keşfetmek: Ekolojik Niş Modellemeleri Işığında adlı bir konuşma yaptım.
O konuşmanın içeriğini özetlemeye çalışayım.
*Zaman ve mekan etkileşimine vurgu yaparak, biyocoğrafya ve sistematik arasındaki ilişki. Biyolojik çeşitliliği anlamak.
*Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Servisleri üzerine Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu’nun Biyoçeşitlilik ve ekosistem servisleri üzerine küresel değerlendirme raporu.
*Biyolojik çeşitliliği keşfetmek. En önemli iki eksiklik: Linnean eksikliği ve Wallace eksikliği.
*Anadolu’nun önemi. Biyolojik çeşitlilik sıcak noktaları.
*Ekolojik niş modellemesi
*Anadolu ve Toros yer sincapları. Metapopulasyon dinamikleri ve iklim değişikliği.
*Kendi çalışmalarımızdan örnekler içerecek şekilde ekolojik niş modellemesi yaklaşımının biyolojik çeşitliliği keşfetmek için kullanımı:
-Populasyonlar keşfetmek
-Farklılaşmış formlar veya türler keşfetmek
-Nişleri evrimsel süreçler ile ilişkilendirmek
-Türlerin Kuvaterner dinamiklerini çözümlemek / Coğrafi dağılımdaki değişiklikler
Bilim insanları, son 250 yıl içinde 1.2 milyonun üzerinde tür keşfetmiş. Dünya üzerinde yaşayan tahmini tür sayısı ise, 8.7 milyon. 8.1 milyonu, bitki ve hayvan. Yani, yaşayan türlerin %86’sı, keşfedilmeyi bekliyor (1)!
Keşfedilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen bu biyolojik çeşitlilik, şimdi tehdit altında! 1 milyon bitki ve hayvan türü, önümüzdeki on yıllar içinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Bunların yarısını, sadece böcekler oluşturuyor (2)!
Peki, biyolojik çeşitliliği tehdit eden etkenler nelerdir? Azalan önem sırasına göre: arazi ve deniz kullanımı, organizmaların doğrudan kullanımı, iklim değişikliği, kirlilik ve istilacı türler (2).
Sorun, bu tehditlerin hem ayrı ayrı hem de bir arada (birbirlerinin etkilerini arttıracak şekilde) etkinlik göstermesi. Hepsinin sebebi de, insan faaliyetleri!
“Peki, yaban hayatı kaynaklı patojenlerin neden olduğu yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar, dünya üzerinde nerelerde (ve neden oralarda) ortaya çıkar? Bu soru, özellikle dünya üzerinde biyolojik çeşitliliğin ve doğal olarak yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklara neden olma potansiyeli yüksek patojenleri barındıran konak türlerin nasıl (ve neden o şekilde) dağıldığı vb. daha özel sorular ile ilişkilidir ve tam da biyocoğrafyanın cevap vermeye çalıştığı sorular arasındadır.”
“… yaban hayatı kaynaklı patojenlerin neden olduğu yeni bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkma riski, dünya üzerinde nerelerde daha yüksektir? Neden? Bu risk, özellikle Güney ve Güneydoğu Asya, Batı ve Orta Afrika ve Latin Amerika’da yüksektir. … Toparlayacak olursak, yaban hayatı kaynaklı patojenlerin neden olduğu yeni bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkma riski, büyük oranda dünyanın yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip bölgelerinde doğanın tahrip edilmesi sonucu yaban hayatı-insan etkileşiminin değişmesi/artması ile ilişkili gibi görünüyor …”
“Tekrar etmek gerekirse, COVID-19 bulaşıcı hastalığı, memeli ve yarasa tür zenginliğinin ve doğal olarak koronavirüs çeşitliliğinin yüksek olduğu bölgelerden birinde (Çin’de), küresel ve yerel ölçekte biyolojik çeşitliliği tehdit eden insan faaliyetlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Aynı zamanda, ekonomik gelişmenin gizli maliyeti olarak da değerlendirilebilir. Dikkat buyuralım. Yaban hayvanlarının kendileri sorun değildir! Sorun, onlar ile etkileşim biçimimizdir! Yarasalar, böcekleri yiyerek ve bitkileri tozlaştırarak, ekosistemlerin sağlığının ve böylece biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesine yardım eder. Biyolojik çeşitliliği korumak, kendi sağlığımızı da korumak demektir!“